Pierre Lemonnier

İnsan oğlunun mitolojik Toprak Ana’sından sonra sıra Mitolojik Baba ile tanışmaya geldi. Uranüs planetsel arketiplerin en çok kafa karıştıranlarından biridir. Sadece keşfi bile Ptolemy astrolojisinin temellerini sarsmaya yetmiştir. Fransız astronom Pierre Lemonnier (1715-1799) en az on iki defa Uranüs’le karşılaşmış, ancak bu minicik çakan ışığın bir planet olduğunu anlamamıştır. Belki de ona Güneş sistemimizde dönüp duran yedi gezegenden başka bir şey olması imkansız görünmüştür. Nerden bilebilirdi ki, Uranüs var olan sistemin ve düzenin yıkılmasının, sona ermesinin sembolü olacaktır! Uranüs’ün resmi keşfi 26.Nisan 1781 tarihli Royal Society of Astronomers dergisinde haber olan Wilhelm Herschel (1738-1822)'e atfedilmiştir. Uranüs’ün sıradışılığını ve sürprizli tarafını onu keşfeden kişinin o dönemde astronom olmaması, müzisyenlik yapması ve yıldızları gözleme işini bir hobi olarak sürdürmesinde de görmek mümkündür. Bu keşif Amerikan ve Fransız devrimleri ile eşzamanlıdır ve dünya tarihinin son dönemdeki en önemli teması olan bağımsızlık, özgürlük, eşitlik ve başkaldırı ile özdeşleşmiştir. Gerçekten de Satürn'den sonra, Satürn'e göre Güneş’ten iki kat daha uzak olduğunun keşfedilişiyle Güneş sistemi bir anda iki misli büyümüştür. Satürn’nün arkasından onun yapısal sağlamlık ve devamlılık içeren ve sınırları çizen karakterine zıt, sınırları zorlayan, geleneksel olana başkaldıran Uranüs’ün gelmesi asla rastlantı olamaz. Uranüs bazı gezegenlerin yörüngelerindeki o zamana kadar açıklanamayan sapmalardan sorumludur. Daha en baştan kozmik kanunlarla pek ilgilenmeksizin kendi kurallarını getirmiştir. Ve eşzamanlılık prensibine uygun olarak dünyanın bilincinde öyle bir zamanda ortaya çıkmıştır ki, o dönemde üç çok önemli devrim olmuştur. Amerika’da ve Fransa’da ezilen sınıf var olan durumu ve otoriteyi değiştirmek için yola çıkmıştır. Aynı sıralarda büyük endüstri devrimi ve bilimde dönüm noktası sayılan pek çok yeni keşif yapılmıştır. Teknik ve iletişim alanlarındaki buluşlar tüm dünyada insanın hayatını kesinlikle değiştiren yenilikler olmuşlardır. İşte bu sözü edilen gezegen Güneş sistemindeki diğer bütün gezegenlerin yörüngelerine 90 derece zıt bir yörüngede dönüp durmaktadır. Aslına bakarsanız sadece bunu bilmek bile Uranüs'e özgü bir bilincin nasıl çalıştığını tahmin etmeye yeter: Herkese 90 derece ters!...Herkes için fazla yeni, çok alışılmadık!

Uranüs’ün “öncü ruh” olma özelliğini tarihe mal olmuş pek çok insanın hayat öykülerinde de görebiliriz - Sigmund Freud, Carl Gustav Jung ve Ram Daas (Güneş/Uranüs kavuşumu), J.Krishnamurti (Güneş/Uranüs karşıtlığı), Gandhi (Uranüs/MC kavuşumu) ve Albert Schweitzer (Satürn/Uranüs karşıtlığı) gibi. Bu listeyi uzatmak mümkündür. Ancak bu öncü ruh ve tanrısal bilinçlilik hali ona sahip olan insanlardan kişisel veya dünyevi yaşamlarını kurban etmelerini istemiştir.


Eski çağların insanı geceleri başını gökyüzüne doğru kaldırdığında muhteşem bir görüntüyle karşılaşıyordu. Bu birer elmas gibi parıldayan milyonlarca yıldızla bezenmiş gökkubbenin sır dolu çehresi insanlığı bugün de meşgul etmeyi sürdürüyor. Tüm bu güzelliğin arkasında gücün ve aklın görülmez bir yaratıcı tanrısının olduğu düşüncesi tüm kültürlerden bugüne kalan en temel inançtır. İnsanlık tarihinin en gelişmiş ve pek çok sırrını hâlâ ele vermeyen Mısır kültüründe gökyüzünün bu tanrısının adı Nut’tur. Nut üzeri yıldızlarla bezenmiş bir elbise giyer ve ayakları yere basar halde tüm vucuduyla öne doğru eğilerek yeryüzünün üzerinde bir köprü oluşracak biçimde elleriyle yeryüzüne dokunur ve simgesel olarak dünyanın ve insanlığın üzerinde duran gökkubbeyi oluşturur.

Babil'de aynı tanrı Anu adıyla karşımıza çıkar. Babil dilinde isminin tam karşılığı "Gökyüzü" demektir. O "baş yaratıcı tanrı"dır, ancak ölümlülerin kavrayabileceklerinin ötesindedir. Antikiteye gelince "yıldızlarla bezeli gökyüzü" anlamına gelen ismiyle Ouranos veya Uranüs karşımıza çıkar. Bu tanrının transandental olma özelliğine paralel olarak resimlerine veya heykellerine çok nadiren rastlanır. Başta renkli kişiliğiyle mitolojik hikayenin en çok vukuatı olan tanrısı Zeus olmak üzere diğer bütün Yunan mitolojisinin yüksek sosyetesinden çok farklı özellikler taşır. O diğerleri gibi insansı zaaflar göstermeyen göksel bir tanrıdır. O diğer tanrılar ortaya çıkmadan daha önceleri var olan gücün sembolüydü ve gökyüzü aslında onun silüeti, resmiydi. Belki de bu yüzden insanlar onun resmini yaratmak ihtiyacı duymadılar; O zaten çok güzeldi!

Greko-Romen dönem sanatında görünmez gökyüzü tanrısı astrolojinin patroniçesi Urania olarak karşımıza çıkar. Binlerce yıl öncesinde yıldızlı gökyüzünün yılın uzun zamanlarında gözlemlenebildiği coğrafyalarda insanlar yeryüzü ile gökyüzü arasındaki eş zamanlılığın farkına vardılar. İşte astroloji bu gözlemlerin sonucu olarak ortaya çıkmış görünüyor ve elbette bu çok eski bilginin göksel temsilcisinin de yine gökyüzünün en eski tanrısı Uranüs olması sadece bir rastlantı olmasa gerekir.

Uranüs’ü bir astrolojik sembol olarak yorumlamaya gelince: İnsanoğlu dünyada her hangi bir şeyi üretmeden önce bir yaratma, var etme evresinden geçer. Söz konusu bir kitap, bir ev, bir iş, bir müzik parçası veya bir ulus olmanın geçtiği yol, temelde aynıdır. Bir şeyin bitmiş halinin o şey daha ortada yokken insan aklında şekillenmesi zorunludur. Başka bir deyişle bir prototip oluşturulması, bir fikrin, idenin resminin olması gerekir. Bu fikir bazen uzun süren bir dönemde yavaş yavaş şekillenir ve düşünce gücüyle yaratılır, bazen de aniden gelen bir fikirle asıl temel oluşur. Hani şu en olmadık zamanda ortaya çıkıveren ilham perileri gibi. İnsan kimi zaman bilinçli olarak kimi zamanda bilinçaltından gelen ve yaşamda kendini tesadüf ! olarak gösteren, aslında bir dizi olayın son halkasında kendini bir buluşun mucidi olarak bulabilir. Ancak durum bunların hangisine uyarsa uysun temelde oluşumun özü aynıdır. Bu ortaya bir şeyler çıkartmak, bir fikri gerçek dünyaya doğurmak süreci, ister politik anlamda bir lider olmak söz konusu olsun ister artistik alanda örneğin; mimaride, dekorasyonda veya bir oyunu sahneye koymada gerekli olan herşeyin öncelikle bireyin aklında inşa edilmesiyle başlar. Bazılarımız doğuştan parçaları aklın sanal ortamında birleştirme yeteneğiyle ödüllendirilmişizdir. Bir şeyi ortada henüz yokken bir vizyonla oluşturma yeteneği, farklı kolları ve fonksiyonları birlikte çalıştırmak becerisi gerektiren her türlü yönetimsel faaliyette önemi çok büyüktür. Platonizm veya stoacılık gibi evreni iç içe geçmiş ve kendi kendini ayarlayan bir sistem olarak gören bazı antik felsefi ekollerde bu Uranyan vizyonu görebiliriz. Astroloji de temelde çok benzer bir felsefenin üzerine kurulmuştur: “Gökyüzü nasılsa yeryüzü öyledir.” Herşey bir bütünün parçalarıdır ve bir bütün küçük parçalardan oluşur. Evren ve onu oluşturan galaksiler, onları oluşturan milyonlarca gök cismi, onlardan biri olan minicik(!) güneş sistemimiz ve bizim mavi gezegenimiz ve insan. Her şeyin temel bir sistem içinde var olduğu yirmibirinci yüzyılda bilimin çoktan vardığı bir nokta. Ancak bilincin ileri görüşlülüğüne rağmen uzanabileceğinden daha derin, daha uzak bir nokta daha var. İşte orada astrolojide Uranüs’le simgelenen tanrısal bilgi duruyor. Bu açıdan yaklaşıldığında Uranüs’ün bilim, teknoloji ve 21. yüz yılın planeti olması arasında da oldukça anlamlı bir bağlantı var. Astrolojide 11. burç olarak Kova burcu ve onun yöneticisi Uranüs 12. burç balık ve Neptün dünyasına geçmeden önceki son durak olarak, pek çok fizikçinin bir noktadan sonra metafizik sınırlarına yaklaşması, kuantum fiziğinin ruh ve madde temasına adeta bilimsel bir dayanak oluşturmaya başlamasının çok açık bir anlamı vardır. Astrolojide Uranüs aklın ulaştığı en üst noktayı işaret eder. Bu nokta oldukça hassas dengeleri kapsar. Zira aynı Uranüs sıradışı aklın delilik halindeki gölge yanıyla da ilgilidir. Her türlü enerji için geçerli olduğu gibi Uranyan enerji de eğer doğru kanalize edilemezse -ki bu bir cins elektirik enerjisi gibidir- mutlaka çarpan, yok eden ve yıkan şekilde görülecektir.



Beklenmedik şekilde ortaya çıkışı, bireye ait, özgün olan yanı temsil etmesi ve tarafsızlığı ile ağır hareket eden bir gezegende sembolize edilen bu yapı insan için şüphesiz çok önemlidir. İnsan psikolojisinde Uranüs enerjisini daha iyi anlamak için astrolojinin sunduğu bir diğer sistemsel kolaylıktan faydalanabiliriz: Kova’yı daha iyi anlamak için Aslan’a bakarız. Birbirine karşıt olan burçların birbirlerini tamamladıkları noktasından hareketle daha kolay ilerleyebiliriz.