Satyendra Nath Bose

Rutherford istisnası dışında, makalelerimde yer alan fizikçiler ya Avrupalı ya da Amerikalıydı, çünkü o dönemlerde dünyanın diğer bölgelerinde bu derlemeye uygun isimler bulmak neredeyse imkânsız gibi görünüyor. Ancak on dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru bu durum değişti. Diğer ülkelerde de üst düzey bilimciler ortaya çıktı ve tahmin edilebileceği üzere bu kişilerin hayat hikâyeleri şimdiye kadar anlattıklarımızınkinden çok daha farklıydı. Bunu kanıtlayan iki örnekten biri Hindistan'dan, diğeri Japonya'dandı. Bugün Hindistan ve Japonya gibi ülkelerin bilime yaptıkları katkı oldukça üst düzeyde ancak yine de ilklerin ortaya koyduğu başarıları incelemek pek çok bakımdan daha önemli. Çünkü onlar Avrupalı ve Amerikalı meslektaşlarından çok daha farklı ortamlarda yaşıyorlardı.




Satyendra Nath Bose, ya da bilimsel çevrelerde bilinen kısa adıyla S.N. Bose veya Bengal'de insanların ona sıcakkanlılıkla seslendiği haliyle Satyen Bose, 1 Ocak 1894'te, o zamanlar İngiliz Hindistan'ının başkenti olan Kalküta'da doğdu. Babası Surendra Nath Bose, Doğu Hindistan Demiryollan'nda uygulamalı mühendislik bölümünde üst düzeyde çalışan bir muhasebeciydi. Surendra Nath matematiksel düşünceye karşı bir yeteneğe sahipti ve bilimin pek çok koluyla da yakından ilgiliydi. Birkaç kişiyle birlikte kimya ve eczacılık üzerine çalışan bir şirketin kurucuları arasında yer aldı. Aynı zamanda felsefi çalışmalara da ilgi duyan Surendra Nath Bhagavat Gita gibi Hindu kutsal metinlerine yakın ilgi duyuyor, bir yandan da Marx ve Hegel'in diyalektik üzerine düşüncelerini de ilgiyle inceliyordu. Surendra Nath Bose ocak ayında ünlü oğlunun yetmişinci yaş günü kutlamalarına katıldığı 1964 yılında, doksan altı yaşında hayatını kaybetti. Anne Amodiııi Devi, yirmi beş yıl önce hayatını kaybetmiş, ölmeden önce de hep hastalıklarla ve geçim sıkıntısıyla boğuşmuştu. Annesi yalnızca temel düzeyde okul eğitimi almış olmamasına rağmen oldukça kültürlü bir kadındı ve büyük bir beceriyle ev işlerinin üstesinden gelirdi. Metanetli, sıcak kalpli ve hem kişisel hem de ailevi onuruna son derece önem veren bir kişiydi.

Satyendra Nath evin tek oğlu ve kardeşlerinin en büyüğüydü. Kendinden küçük altı kız kardeşi vardı. Anne ve babasından pek çok iyi yön ve asil duygular almış ve ailesinin kendinden beklentilerini fazlasıyla yerine getirmişti. Genç Satyen Bose on üç yaşma kadar Kalküta'daki evlerinin yakınında bir ilkokula gitti. Sonrasındaysa harika bir Hint okulunda öğrenimine devam etti. Gözleri oldukça az görüyordu, ancak zekâsı ve hafızası oldukça iyiydi ve bilimsel çalışmalar yapmak için büyük bir istek duyuyordu. Okulun müdürü ve baş matematik öğretmeni, onu her anlamda teşvik etti.

Bose 1909 yılında liseyi bitirdikten sonra Kalküta'daki Presidency College'a kaydoldu. Burada oldukça seçkin fakülte üyeleri tarafından verilen bilim derslerine girdi. Bose'nin çağdaşları arasında sonradan yakın arkadaşı olan Meghnad Saha da dahil olmak üzere pek çok önemli öğrenci vardı. Bose Bengal'in orta sınıf kentli bir ailesinden gelirken, Saha eğitim imkânlarının neredeyse hiç olmadığı ücra bir köyden geliyordu. Bose 1913'te dört yıllık üniversite eğitimini, iki yıl sonra da yüksek lisans eğitimini birincilikle tamamladı. Ayrıca üniversitedeki son yılında, zengin bir fizikçinin on bir yaşındaki kızı Ushabala Ghosh'la evlendi. Gelenek olduğu üzere evlilikleri aileleri tarafından ayarlandı. Çiftin dokuz çocuğu oldu, bunlardan ikisi bebeklik dönemlerinde öldüler. Geriye kalan beş erkek ve iki kız çocuğun hepsi de iyi birer eğitim aldı.




Hindistan'da politik belirsizlikliklerin yaşandığı bir dönemdi ve bir çok yönden ileriye dönük kariyer olanakları pek parlak değildi. Ne var ki eğitimin Hiııtlileştirilmesi Bose ve Saha gibi gençler için yeni olanaklar yaratıyordu. 1857 yılında kurulan University of Galcutta, İngiltere'nin etkisinden giderek sıyrılıyor ve ulusal bir kurum niteliği kazanıyordu. Rektör yardımcısı ve bu değişim ruhunun arkasındaki asıl adam olan Sir Asutosh Mookerji matematikçiydi. İki arkadaş bütün enerjilerini fizik çalışma ve bu konuda araştırma yapmak üzere harcamaya karar verdi. Ne yazık ki görelilik kuramı ya da kuantum gibi güncel fiziğin konuları Bose ve Saha'nın kullandığı ders kitaplarında yer almıyordu. Bilimsel dergilere de erişimleri yoktu. Bundan daha önemlisi, üniversitede laboratuvar yoktu. Planck, Einstein ve Bohr onlar için birer isimden ibaretti. Ne var ki Sir Asutosh bu iki genç bilimcinin istekliliğinden ve azminden oldukça etkilenerek onlara lisansüstü fizik ve matematik dersleri verebilmeleri için yardımcı olmayı kabul etti. Onlara burs sağladı, bilimsel dergileri edinmeleri için imkânlar sundu ve laboratuvarları kullanmalarının önünü açtı.

Bose ve Saha Avrupa'nın bilimsel gelişmelerini daha yakından takip edebilmek için Fransızca ve Almanca öğrenmeye başlamışlardı, ancak Birinci Dünya Savaşı sırasında istediklerini elde etmeleri çok da kolay değildi. Şansları yaver gitti ve o sırada Hindistan'da bulunan bir Alman ileri düzey bilimsel metin ve dergilerden oluşan kapsamlı Almanca koleksiyonunu onlara verdi. Saha önce termodinamik, istatistiksel mekanik ve spektroskopi çalışmaya karar verdi; Bose ise elektromanyetizma ve görelilikle ilgileniyordu.

1916 yılında üniversite kadrosuna bir matematik profesörü dahil oldu. Profesör, Bohr ve Saha'nın asistanlığını yapacağı, lisansüstü düzeyde uygulamalı matematik ve fizik dersleri vermeye haşladı. Ertesi yıl ikisi de fizik dersleri vermek üzere okutman olarak görevlendirildiler. Bose o günleri şöyle hatırlıyor: "Lisansüstü öğrencilere ders verme görevini üstlenmiştik. Saha fizik bölümünde termodinamik ve spektroskopi, matematik bölümünde ise hidrostatik ve ay kuramı hakkında dersler veriyordu. Benim görevim daha iddialıydı. Düzenli olarak fizik ve uygulamalı matematik dersleri veriyordum. Omuzlarımda hem genel fizik öğretmenin hem de bütün öğrencilere matematiksel fiziğe iyi bir giriş dersi vermenin yükü vardı. Bu dönem ayrıca elastisite ve görelilik dersleri de verdim." 1918 yılında üniversiteye yeni bir fizik profesörü geldi ve kişisel olarak pek çok öğrencinin bütün ilgisini üzerinde topladı, çünkü öğrencilerin çoğu yeni profesörün uzmanlık alanı olan optik üzerine çalışıyordu.

Bose ve Saha istatistiksel mekanik üzerine araştırma yapmaya başlayarak ilk makalelerini 1918 yılında yayımladılar. EinsteilVvn görelilik kuramı hakkındaki makalelerinin çevirilerini yaparak bastılar ve sonrasında kuantum kuramı ile bu uğraşa devam ettiler. Astrofizik alanında uzmanlaşmaya başlayan Saha kazandığı bursla bir süreliğine Almanya'ya gitti. Bose de bir gün aynısını yapmayı umuyordu. Bose'nin de aralarında bulunduğu bir dizi genç bilimci artık Kalküta'dan ayrılma vaktinin geldiğine karar verdiler, çünkü artık burada fizik bölümleri aşırı kalabalıktı. Bose Dakka'da doçentliğe denk sayılabilecek kadrosuz bir iş buldu. Yeni kurulan bu üniversitede girişimci rektör yardımcısı Hartog, üniversitenin gelişiminden sorumluydu. Üniversite İslami bir kuruluş olmamasına rağmen öğrencilerin çoğu Müslüman ülkelerden geliyordu. Bengal'in bu bölgesinde Müslümanlar çoğunluktaydı. Üniversite, içindeki konutlarla birlikte alışılandan farklıydı. Dolasıyla öğrenciler diğer üniversitelere nazaran, hocalarını çok daha yakından tanıma fırsatı elde ediyorlardı. Bose'nin Dakka'yı tercih etmesinde başrol oynamış olan bölüm başkanı Cambridge mezunu bir yabancı ülke vatandaşıydı ve görünen o ki Dakka'ya gelmesinin belki de en önemli sebebi futbol sahasındaki üst düzey hüneriydi. Bose bölümün lisansüstü programının idaresinden sorumluydu. Burada da başlarda termodinamik ve elektromanyetizma dersleri verirken bir yandan da görelilik ve kuantum kuramı üzerine kendi araştırmalarına giderek daha büyük bir ilgiyle yöneldi.

Bose için Dakka oldukça yabancı bir yerdi. Doğup büyüdüğü Kalküta'dan kültürel olarak çok farklıydı, Saha'nın ise eviydi. Dakka Kalküta'dan yalnızca birkaç yüz kilometre uzaklıkta olsa da, hava ulaşımının olmadığı o günlerde bu iki şehir arasında seyahat etmek oldukça eziyetli bir işti. Saha Almanya'dan döndüğünde Bose'yi ziyarete geldi ve Bose'yle yaptığı tartışmalar sonradan olanların fitilini ateşledi. Yaklaşık 1924'te Bose radyasyon istatistiği üzerine iki önemli makale yayımladı. Bunlardan ilki daha önceki çalışmasını da yayımlayan Philosophical Magazine dergisine yolladığı "Planck's Law and the Light-quantum Hypothesis" (Planck Yasası ve Işık Kuantumu Varsayımı) başlıklı makaleydi. Bose editörden herhangi bir cevap alamayınca makalesini Einstein'a yollama cesaretini gösterdi. Einstein'la daha önce sadece onun makalelerini Bengal diline çevirmek istediğini belirten bir mektup yoluyla bağlantı kurmuştu. Sonra bu makalenin devamı sayılabilecek "Thermal Equilibrum in the Radiaton Field in the Presence of Matter" (Maddenin Varlığında Radyasyon Alanındaki Termal Denge) başlıklı bir makale daha yazdı ve bunu da Einstein'a yolladı. Ondan bu makalelerin Zeitschrift fiir Physik ya da başka bir Alman dergisinde yayımlanmasını ve bu makalelerin çevrilmesini sağlamasını istedi. Einstein Bose'ye bir kart yollayıp cevabını iletti: "Çalışmanızı çevirdim ve yayımlanması için Zeitschrift fiir Physik dergisine yolladım. Bu makale ileriye doğru atılmış önemli bir adımdır ve doğrusu oldukça hoşuma gitti. Aslında benim çalışmalarıma yaptığınız itirazların doğru olduğunu düşünmüyorum... ancak bu önemli değil... Bu ileri doğru atılmış güzel bir adım."

Bose, Avrupa'da iki yıl çalışma yapmak üzere bir burs verilmesi talebiyle üniversite yönetimine başvurdu. Einstein'ın yolladığı kart Bose'ye ulaştığında başvurusu değerlendiriliyordu. Fiziğin en büyük otoritesinin Bose hakkında sarf ettiği bu sözler her şeyi değiştirdi. Başvurusu derhal kabul edildi ve oldukça yüklü bir mali destekle 1924 yılının ekim ayında Paris'e gitti. Berlin'e geçmek yerine neden Paris'te kaldığı halen çözülememiş bir gizemdir. Bose yeniden Finstein'a yazdı ve Einstein da onu görmek istediğini belirtip davet etti. Ancak Bose bu ziyareti tam bir yıl erteledi. Sonradan bu durumu şöyle açıklayacaktı: "Doğrudan Berlin'e gitmek istiyordum fakat bu riski göze alamadım çünkü Almanca bilgime güvenmiyordum. Paris'te birkaç hafta geçirdikten sonra Berlin'e gidip Finstein'ı ziyaret edebileceğimi düşünüyordum. Ama iki şey bunu engelledi; birincisi, arkadaşlarım, ikincisi de Langevin'e hitaben yazılmış tavsiye mektubu. Paris'e gittiğimde beni karşılayan arkadaşlarım beni kaldıkları eve götürdüler. Hepsi de Paris'te kalmam için ısrar etti. Ben de arkadaşlarla birlikte olmanın en uygun şey olduğunu düşündüm." Görünen o ki Bose'nin bahsettiği arkadaşları Bengal milliyetçisiydi ve Bose de gitgide onların faaliyetlerine dahil oluyordu. 1905 yılında Satyen henüz on bir yaşındayken despot genel vali Lord Curzon, Bengal'in bölündüğünü ilan etmişti. Bunun derin politik sonuçları oldu. Bengalliler İngilizlerin politik ve ekonomik hegemonyasına karşı ayaklandılar ve milliyetçi Svadeşi hareketi böylece faaliyetlerine başlamış oldu.

Bose başlangıçta iki yıllık öğrenim bursu süresinin ilk yılını İngiltere'de, ikinci yılını ise Almanya'da geçirmeyi planlıyordu. Hartogonun adına hem Rutherford'a hem de Bragg'a mektup yazmıştı. Bragg'ın ne cevap verdiği bilinmiyor ancak Rutherford Bose'yi Cavendish'de misafir edemeyeceğini bildiriyordu. Burada hatırlamak gerekiyor ki Bose Dakka'da hem kuramsal hem de deneysel fizik dersleri veriyordu ve öncelikli hedeflerinden biri deneysel becerilerini geliştirmekti. Bunu Fransa'da da gerçekleştirebilirdi. Langevin Bose'ye Madam Curie'nin laboratuvarında çalışma olanaklarını araştırmasını önerdi. Hatta belki la patronne'yle (Madam Curie) bile çalışabilirdi. İngilizce yapılan mülakatta "yaşlıca hanımefendi" Bose'ye öncelikle Fransızcasını geliştirmesi gerektiğini çünkü geçmişte laboratuvarında Bose'nin aksine çok az Fransızca bilen bir Hintlinin çalıştığını söyledi. Bose daha sonra Institut du Radium'da bulunduğu kısa sürede radyoaktivite üzerine yapılan deneysel çalışmalar hakkında yeni bilgiler edindi. Bu sırada Langevin Bose'yi Maurice de Broglie ile tanıştırdı; Maurice Bose'ye X ışını spektroskopisi alanında yaptığı deneysel çalışmalardan elde ettiği yararlı deneyimleri aktardı.

Bose 1925 yılının ekim ayına kadar Berlin'e gitmedi. Einstein kendisinin çok da fazla beğenmediği ikinci makalenin de Zeitschrift'te yayımlandığını bildiren bir mektup daha yazmış, Bose de üçüncü bir makale daha yazdığını ve bu makalede Einstein'ın ikinci makaleye yaptığı eleştirileri göz önüne aldığını belirten bir mektup yollamıştı. Üçüncü makale asla yayımlanmadı ve günümüzde makalenin bir kopyası da bulunmuyor. Langevin bu makaleyi okumuş ve beğenmişti ancak görünen o ki Bose, Langevin'den makaleyi Fransız okurlara ulaştırmasını istememişti. Sonraları Bose'nin ikinci makalede ortaya koyduğu düşüncelerin pek çoğunun aslında doğru olduğu anlaşıldı. Ne var ki bu anlaşıldığı sırada Bose aktif olarak araştırma yapmayı bırakmıştı.

Bose Berlin'e gittiğinde Einstein Eeiden'e yaptığı yıllık gezilerinden birine çıkmıştı. Berlin'e döner dönmez ikili buluştu ve Bose Almanya'da olduğu süre boyunca da sürekli iletişim halinde oldular. Ne var ki ikilinin yalnızca fizik hakkında konuştuğu da düşünülmemelidir, zira büyük ihtimalle politika da başlıca konuştukları konular arasındaydı. Bose Einstein'a Hindistan'daki milliyetçilik hakkındaki fikirlerini sormuş olabilir. Einstein'ın bu dönemdeki asıl ilgi alanı fizikten çok Siyonizm'di ve bu nedenle de Yahudi karşıtı propagandanın bir numaralı hedefiydi. Bose Berlin'deki diğer önemli fizikçilerle de buluştu ve Göttingen'e bir ziyarette bulundu.

Bose Avrupa'dayken University of Dhaka fizik bölümü başkanı görevinden ayrıldı ve Bose'nin boşalan koltuk için başvuru yapması teşvik edildi. Einstein Bose için bir referans mektubu kaleme aldı: "Sayın S. N. Bose'nin yakın zamanda yaptığı çalışmalar, özellikle de ışınımsal denge kuramı, bana göre fizik kuramında önemli ve ileri doğru atılmış bir adımı temsil ediyor. Ayrıca Sayın Bose ile yaptığım kişisel görüşmelerde son derece yetenekli ve derinlikli bir kişi olduğunu ve bilimin ondan fazlasıyla yararlanabileceğini gördüm. Bunlara ek olarak alanında oldukça geniş bir bilgiye ve büyük bir yeteneğe sahip. Üniversite hocası olarak şüphesiz son derece başarılı ve verimli çalışmaların gerçekleştirilmesine katkıda bulunacaktır." Langevin de dahil olmak üzere diğer hakemler de Bose'nin adaylığını desteklediler ancak bütün bunlara rağmen başka bir aday teklifi geri çevirene kadar pozisyon Bose'ye önerilmedi.

Böylece Bose fizik bölümünün başına geçti ve kısa süre içinde kendisini böyle bir görevin yüklediği sorumluluklar sarmalı arasında buldu. Bölümü Avrupa'dakilere benzer bir araştırma merkezi haline getirmek üzere yeniden düzenledi. Kendi çalışmalarına gelince, belli bir programa tabi olmadan çalışmalarına devam etti ve ilgisi bir problemden diğerine atlayıp durdu. Avrupa'dayken hiç makale yayımlamamıştı. Bu döneme ilişkin olarak şöyle demişti: "Hindistan'a döndüğümde birkaç makale yazdım. Bir tane istatistik üzerine, bir tane de görelilik kuramı üzerine yazdım... bunlar pek önemli makaleler değildi. Artık gerçek anlamda bilimin içinde değildim. Bir kuyrukluyıldız gibiydim, evet bir kuyrukluyıldız, bir an ortaya çıkan fakat ondan sonra bir daha hiç görülmeyen." Bose deneysel fiziğe olan ilgisini de korudu. Özellikle ışılışıma ve kristal yapısıyla ilgilendi. Ne var ki araştırma yapabilmesi için gerekli olan yaratıcı dönemi, artık geride kalmıştı.

Dakka'ya da oldukça yaklaşan İkinci Dünya Savaşı'nın sonra ermesinin ardından, Hindu ve Müslüman topluluklar arasındaki gerilim Doğu Bengal'in Hindistan'ın geri kalanından ayrılmasıyla sonuçlandı. Bu gerilim üniversitenin çalışmalarına ciddi anlamda sekte vurdu ve Bose'nin de aralarında bulunduğu pek çok akademisyen artık Dakka'dan ayrılma vaktinin geldiğine karar verdi. Bose 1945 yılında Kalküta'ya döndü ve Vankata Raman'dan boşalan fizik profesörlüğü görevini devraldı. Birleşik alan kuramı hakkındaki fikirlerine ilişkin birkaç makale yazdı ve Einstein'la bu konuda birkaç yazışma gerçekleştirdi. 1954'te ulusal parlamentonun üst kanadı Rajya Sabha'da kendisine bir koltuk verildi ancak Delhi'de çok aktif çalışmalar yürütmedi. İki yıl sonra University of Calcutta'dan emekli olduğunda şair Rabindranath Tagore'nin fikirleriyle yakından ilişkilendirilen, yeni merkezi üniversite Visva-Bharati'de rektör yardımcısı oldu. Tagore daha önceleri Bose'yi Santiniketan'a davet etmiş ve Bengal'deki kozmik ve mikrokozmik dünyayı basit bir dille anlatan Visvaparicbaya adlı kitabını, Bose'nin anadilinde bilimi popülerleştirme çabaları sebebiyle Bose'ye adamıştı. Ne var ki Bose iki yıl sonra yeniden araştırma yapmak istediğini söyleyerek Visva-Bharati'deki görevinden ayrıldı. 1959 yılında oldukça itibarlı bir ulusal profesörlük unvanı kazandı. Böylece hayatının geri kalanında istediği gibi çalışma imkânına kavuştu, çünkü hu unvan ömür hoyu geçerliydi. Bose 4 Şuhat 1974'te, sekseninci doğum gününden kısa hir süre önce yaşama veda edene dek hu unvana sahip oldu.

Bose 1926 yılında Hindistan'a geri döndükten sonra yirmi heş yıl boyunca hiç yurtdışına çıkmadı, ancak daha sonra çok sık seyahat etti ve sık sık bilimsel konferanslara katıldı. Japonya'ya yaptığı ziyaretin ardından, Hindistan'da bilim alanında bile üniversite eğitiminin İngilizce değil anadilinde yapılması gerektiğine dair inancı sağlamlaştı. Bose'nin hayatındaki en ilham verici unsurlardan biri kişiliği ve çalışmalarıyla Albert Einstein'dı. Ona göre Einstein "eşsiz bir kişiliğe" sahipti ve Bose hayatı boyunca Einstein'ın doğru zamanda ona gösterdiği desteğe minnettar kaldı. Ölmeden Einstein'ı bir kez daha görmeyi umuyordu fakat radikal politik duruşu nedeniyle Amerika vizesi talebi reddedildi.




Bose'nin hayatında çok önemli bir buluş gerçekleştirmek ve dört sayfalık bir makalede bunu anlatmak da vardı. Bose-Einstein istatistiği modern fizikte oldukça önemli bir yer tutmaya ve yeni sonuçlar için kapılar açmaya devam ediyor. Einstein ve Bose birbirlerinden bağımsız olarak aşırı düşük sıcaklıklarda seyrek, etkileşmeyen bir gazdaki atomların aynı kuantum durumuna gelene dek yoğunlaşarak tek bir atom gibi davranacaklarını tahmin ettiler. Kuramın gerektirdiği Bose-Einstein yoğunlaşması yakın zamanlarda deneysel olarak kanıtlandı ve özellikleri halen araştırılmaya devam ediliyor. Temel parçacıklardan "bozon" adını, fizik tarihinde oldukça saygıdeğer bir yere sahip olan Bose'den almaktadır.