Paracelsus

Paracelsus, on altıncı yüzyılın mühim bilim adamlarından biridir. Doktor olan babasından ilk temel detayları aldıktan sonrasında üniversiteye gitmiş sadece burada edinmiş olduğu bilgiler kendisini doyum etmediği için çeşitli bilim merkezlerine seyahatler etmiştir. Günün tedavi şekline, otoritelerin tıbbi kuramlarına karşı çıkmış ve bunun sonucunda Galen, Hipokrates şeklinde otoritelerin eserlerini yakmıştır. Bu hareketiyle büyük bir tepkinin doğmasına sebep olan Paracelsus, derhal hiçbir yerde fazla kalamamış, kent kent dolaşmıştır.



Paracelsus Kimdir?

Şubat 18, 2015 | In: Filozoflar, Filozoflar

Paracelsus, on altıncı yüzyılın mühim bilim adamlarından biridir. Doktor olan babasından ilk temel detayları aldıktan sonrasında üniversiteye gitmiş sadece burada edinmiş olduğu bilgiler kendisini doyum etmediği için çeşitli bilim merkezlerine seyahatler etmiştir. Günün tedavi şekline, otoritelerin tıbbi kuramlarına karşı çıkmış ve bunun sonucunda Galen, Hipokrates şeklinde otoritelerin eserlerini yakmıştır. Bu hareketiyle büyük bir tepkinin doğmasına sebep olan Paracelsus, derhal hiçbir yerde fazla kalamamış, kent kent dolaşmıştır.

Paracelsus, tüm varlıkların ortak bir temeli bulunduğunu ileri sürmüştür; bu temel, daha ilkin ileri sürülen 4 elementin yanı sıra, onun materia prima (ilk maddeler) adını verdiği tuz, civa ve kükürtten ibaretti. Daha ilkin verilen bilgiden de anlaşılacağı şeklinde, bunlardan cıva ve kükürt, İslâm Dünyası’nda, transformasyon teorisi kapsamı içinde temel iki element olarak sunulmuştu. Bu yedi temel element, canlı yada cansız tüm varlığın temel maddesini teşkil ediyordu. Dolayısıyla aslına bakarsak canlılar ve cansızlar özde farklılık göstermezler; temel yapı olarak aynıdırlar. Öyleyse, onların fonksiyonları içinde da bir paralellik olmalıdır. İşte bu ilkeden hareket eden Paracelsus, kimyada kabul ettiğimiz yasa ve ilkelerin, aslına bakarsak canlılar de ilgilendiriyor bulunduğunu savunmuştur. Eğer bir canlı, belli bir kimyasal yapıya sahipse, o taktirde, buna bağlı olarak o yapıda meydana gelecek olan bozukluklar aslına bakarsak kimyasal kökenli olacaktır ve kimyasal ilkelerle açıklanabilecektir; bu durumda yapının düzeltilebilmesi de, sadece kimyasal maddelerle mümkündür. İşte bu anlayışa iatrokimya denmiştir.

Bu anlayışa dayanarak, Paracelsus, vücut fonksiyonlarının, mesela midenin işleyişinin kimyasal bir süreç oluşturduğunu ileri sürmüştür. Mide sindirim görevini gıda maddelerini ısıtıp, ıslatarak yada onları bazı hareketlerle parçalayarak yapmaz; midenin salgıladığı bazı sıvılar vasıtasıyla onu kimyasal bazı değişimlere doğal olarak meblağ. Bu anlayışı temele alan sonraki yüzyıllarda, bazı bilim adamları, dikkatlerini salgı bezleri üstünde yoğunlaştırmışlardır.

Paracelsus, çağdaş farmakolojinin de (ilaç bilimi) kurucusu olarak nitelendirilmektedir. Çeşitli kimyasal maddeler üstünde araştırmalar yapmıştır. Bunların sonucu olmak suretiyle antimonu bulmuştur ki hemen sonra 17. ve 18. yüzyıllarda antimon sık sık iatrokimya görüşlerini destekleyenler tarafınca ilaç olarak yada ilaç terkipleri içinde kullanılmıştır; bu tip ilaçlara arkana tipi ilaçlar denir. Paracelsus’un bazı terimleri Arapça’dan almış olduğu söylenir ve buna örnek olarak da alkol terimi gösterilir.

Paracelsus daha sonraki dönemlerde birçok bilim adamını etkilemiştir. Bunlardan van Helmont bilhassa sindirim ve solunum sistemlerini incelemiştir. Onun, Silvester gazı söylediği karbondioksit gazını bulduğunu biliyoruz.

İatrokimya görüşünün yanında, gene 16. yüzyılda fizik bilimini ve fizik ilkelerini canlı yapının açıklamasında temele alan görüşler gelişmiştir ki bu görüşlerin temsilcileri içinde Galilei, Descartes ve Steno sayılabilir. Bunların görüşleri ise iatrofizik olarak adlandırılmıştır. Bu okulun temsilcilerinin daha oldukça tekniğin gelişmesinde etkin olduğu görülmektedir. Örneğin Galileo ve bir grup arkadaşı Academia del Cimento’yu kurmuşlardır; onların emekleri yardımıyla mercek üstünde meydana getirilen emekler daha sonraki yıllarda gelişmiş ve mikroskop ve teleskop bilimsel araştırmalar yapmak maksadıyla kullanılmaya başlanmıştır.

İatrokimya ve iatrofizik görüşleri, sonrasında mekanik okulu oluşturacak şekilde birleşmiştir; mekanik okul, canlı ve cansız tüm varlıkların yapı ve işlevlerinin birbirine benzediğini ve dolayısıyla fizik ve kimya olaylarının açıklanmasında kullanılan prensiplerin biyolojide de geçerli bulunduğunu kabul etmiştir.

Bu görüşten hareket eden bilim adamları, canlının da cansız şeklinde, laboratuvarda incelenebileceği fikrini savunmaya başlamışlardır; bunun sonucunda biyolojide deneysel yöntemin yaygın olarak kullanılması söz mevzusu olmuştur.