Hayatı ve Bilime Katkıları

Osmanlı tarihçisi ve modern tıbbın öncüsü, şair.

İstanbul’da dünyaya geldi. Doğum tarihi tam olarak bilinmemekteyse de genellikle 1184’te (1770-71) doğduğu kabul edilir. Ancak kaynaklar, Şânîzâde’nin 18 Muharrem 1200’de (21 Kasım 1785) tedrîs ruûsunu alıp müderris olduğunu kaydettiğine ve on dört-on beş yaşları müderrislik için biraz erken sayılacağına göre doğum tarihinin bundan birkaç yıl daha geriye gittiği söylenebilir. Özellikle fıkıh alanındaki bilgisiyle tanınan babası Hacı Mehmed Sâdık Efendi çeşitli müderrisliklerde bulunmuş, Medine kadılığı sırasında vefat etmiş (1791), birçok risâlesi yanında mahkemelerde muteber bir eser olarak kabul gören Bedâyiu’s-sukûk’ü (Sakk-i Şânîzâde, Şânîzâde Sakki [İstanbul 1284]) yazmıştır. Ailenin Şânîzâde diye anılması dedesinin babası Ahmed Efendi’nin “Tarakçı” lakabıyla tanınmasındandır. Kelime daha sonra Farsça karşılığı olan “Şânî” biçimine dönmüştür.

Şânîzâde, ilmiye mesleğine intisap ettikten sonra Halıcıoğlu Mühendishânesi ve Süleymaniye Tıp Medresesi’nde tahsilini sürdürdü. Daha önce öğrendiği Arapça ve Farsça yanında İtalyanca, Fransızca ve Rumca’yı da öğrendi. Özellikle Latince’yi çok iyi bildiği söylenir. 1821’de Mora’daki Rum isyanının ardından Dîvân-ı Hümâyun tercümanlığı için müslümanlardan bir kişi aranırken Meclis-i Vükelâ’da onun da adı geçti. Şânîzâde Mehmed müderris olmaya hak kazandıktan sonra önce ibtidâ-i hâric derecesiyle Örekezâde Medresesi’ne tayin edildi. 15 Muharrem 1205’te (24 Eylül 1790) ibtidâ-i dâhil rütbesiyle Sâniye-i Fâtıma Sultan, 7 Muharrem 1208’de (15 Ağustos 1793) hareket-i dâhil derecesiyle Dersiyye-i Hâne-i Ümmühânî, 11 Rebîülâhir 1211’de (14 Ekim 1796) mûsıle-i Sahn derecesiyle Beyazıt’taki Sahhaf Karaca Ahmed medreselerinde müderris oldu. 15 Receb 1218’de (31 Ekim 1803) ibtidâ-i altmışlı derecesiyle Müftü Hüseyin Efendi Medresesi’ne tayin edildi. 15 Şevval 1220’de (6 Ocak 1806) hareket-i altmışlı derecesine yükseldi. 13 Zilkade 1223’te (31 Aralık 1808) mûsıle-i Süleymâniyye derecesiyle Hoca Hayreddin ve Hâkāniyye-i Vefâ medreselerine geçti. 1 Cemâziyelâhir 1231’de (29 Nisan 1816) Çorlu Medresesi müderrisliği kendisinde olmak üzere Havâss-ı Refîa (Eyüp) kadısı oldu. 1 Cemâziyelâhir 1232’de (18 Nisan 1817) azledildi ve kendisine Mekke kadılığı pâyesi verildi. 3 Rebîülâhir 1232’de (20 Şubat 1817) hayat boyu müfettiş-i sadr-ı âlî olarak görevlendirildi. Ancak 9 Muharrem 1237’de (6 Ekim 1821) görevine son verildi. Şânîzâde’nin 13 Zilhicce 1241’de (19 Temmuz 1826) Mekke pâyesi ve Menemen arpalığı ile emekli oldu.

Vak‘anüvis Mütercim Âsım Efendi’nin 9 Safer 1235’te (27 Kasım 1819) İstanbul’da vebadan ölmesi üzerine II. Mahmud, Şânîzâde’yi 15 Safer 1235’te (3 Aralık 1819) bizzat seçip vak‘anüvisliğe getirdi. Bu görevdeyken önce tarihin faydası ve değeri hakkında bir mukaddime yazıp padişaha takdim etti. Bunun beğenilmesiyle arzu ettiği gibi II. Mahmud’un cülûs tarihi olan 28 Temmuz 1808’den itibaren eserini kaleme almaya başladı ve Eylül 1821’e kadar getirdi. Yazmaya imkân bulamadığı 1821-1826 vekāyiine ait notları halefi Sahaflar Şeyhîzâde Mehmed Esad Efendi’ye devretti. Kendisini rakip gören Mustafa Behcet Efendi’nin ve başkalarının gayretiyle Eylül 1825’te vak‘anüvislikten azledildi.

Yeniçeri Ocağı’nın ortadan kaldırılması sırasında Bektaşîliğin de yok edilmesine girişildiğinden Şânîzâde, Beşiktaş Cem‘iyyet-i İlmiyyesi’ne mensubiyetinden dolayı 9 Zilkade 1241’de (15 Haziran 1826) Bektaşî olduğu ileri sürülerek arpalığı olan Tire’ye sürgün edildi. İki ay sonra da burada vefat etti. Kaynaklarda, böyle bir âlimin sürgünde bulunmasına gönlü razı olmayan II. Mahmud’un af fermanı yazdırdığı, bunu getiren kavasın Şânîzâde’nin kaldığı konağa gelip telâş içinde yanlışlıkla, “Şânîzâde’nin itlâfına ferman getirdim” demesi üzerine her an İstanbul’dan kötü bir haberin gelmesini beklemekte olan Şânîzâde’nin olduğu yere yığıldığı ve kısa bir hastalığın ardından 1 Muharrem 1242’de (5 Ağustos 1826) öldüğü belirtilir. Kışla civarındaki mezarlığa defnedilen Şânîzâde’nin kabri bu mezarlığın 1916 yılında kaldırılmasıyla kayboldu. Daha sonra mezarındaki taş kasaba civarında tesadüfen bulunup Tire Müzesi’ne kaldırıldı. Bugün Tire’de onun adını taşıyan bir meydan ve cadde, bu cadde üzerinde 1973 yılında konmuş, modern çizgiler taşıyan bir anıt, hastahanenin bahçesinde 1950’de yapılan anıtın üstüne yerleştirilmiş bir büstü vardır.

Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi, Avrupa’da başlayan modern tıbbın Osmanlı Devleti’nde tanınmasında önemli bir dönüm noktasıdır. Avrupa’da neşredilen birçok tıbbî eseri tek başına tercüme etmiş ve diğer faaliyetleriyle de modern tıbbın yerleşmesini sağlamıştır. Medreseli bir âlim sıfatıyla kendisinden öncekiler gibi İslâm ve Batı arasında uzlaştırıcı bir rol oynaması beklenirken Şânîzâde Batı bilimini, bu arada modern tıbbı doğrudan alan ve aktaran bir şahsiyet olmuştur. Onun dikkate değer bir yanı da eski tıp terimlerini yeniden değerlendirmesi, yeni tıbba ait eksiklikler için yeni terimler türetmesidir. Gerçekten Şânîzâde’nin kitapları Cem‘iyyet-i Tıbbiyye-i Osmâniyye’nin 1873’te hazırladığı Lugat-ı Tıbbiyye’ye temel teşkil etmiş, böylece aynı zamanda Türkçeleşme akımına katkıda bulunmuştur. Tesbit edilebilen tıbbî eserlerinin beşine Hamse-i Şânîzâde veya Kānûn-ı Şânîzâde adını vermiştir. Şânîzâde dönemin âlimlerinin bulunduğu, serbest akademik dersler veren Beşiktaş Cem‘iyyet-i İlmiyyesi’nin de üyeleri arasında yer alıyordu. Cemiyetin üyeleri Ortaköy’deki yalıda haftada bir iki defa buluşur, felsefe, şiir ve diğer ilimlere dair konuşmalar ve dersler yapardı. Bu kişiler, yeniçeriliğin ortadan kaldırılması sırasında kendilerini çekemeyenler tarafından mezhepsiz ve Bektaşî oldukları iftirasıyla dağıtılmış, her biri bir yere sürgün edilmiştir. Şânîzâde’nin astronomi ve astrolojiyle meşgul olduğu bilinmekteyse de bu konularda bir eser kaleme almamıştır. Ancak tarihinde yer yer her iki alanda görüşlerini ortaya koymuştur. Tıp, matematik ve astronomi yanında bazı sanat dallarıyla da (tambur çalmak, ressamlık, hattatlık gibi) ilgilendiği kaynaklarda belirtilmektedir. Şânîzâde’nin ayrıca mükemmel saat yaptığı ve usta bir avcı olduğu kaydedilmektedir.
Şanizade Ataullah Efendi