Hayatı ve Bilime Katkıları

Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer b. Kesîr b. Dav’ b. Kesîr el-Kaysî el-Kureşî el-Busrâvî ed-Dımaşkī eş-Şâfiî (ö. 774/1373)

Tarihçi, müfessir, muhaddis ve Şâfiî fakihi.

701’de (1301-1302) Busrâ’nın Müceydilülkarye köyünde dünyaya geldi (el-Bidâye, XIV, 21). 700 (1300-1301) yılında doğduğu da rivayet edilir (İbn Hacer, İnbâǿü’l-ġumr, I, 45; İbnü’l-İmâd, VIII, 397-398). Kendisi fakih, hatip, şair ve edip olan babası öldüğünde (Cemâziyelevvel 703/Aralık 1303) üç yaşlarında olduğunu söyler (el-Bidâye, XIV, 32). İbn Kesîr 707 (1307-1308) yılında ailesiyle birlikte Dımaşk’a göç etti. Ağabeyi Kemâleddin Abdülvehhâb onun öğrenimiyle yakından ilgilendi; ilk fıkıh derslerini de ondan aldı ve 711’de (1311-12) Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi. Daha sonra Burhâneddin İbrâhim b. Abdurrahman el-Fezârî ve Kemâleddin İbn Kādî Şühbe’den fıkıh okudu. Genç yaşta yazdığı Aĥkâmü’t-tenbîh adlı eserini hocası Burhâneddin el-Fezârî’ye arzedip onun takdirini kazandı. Usûl-i fıkha dair Muħtaśaru İbni’l-Ĥâcib’i Şemseddin Mahmûd b. Abdurrahman el-İsfahânî’ye okuyup icâzet aldı. Ayrıca Şerefeddin Îsâ el-Makdisî, Bahâeddin İbn Asâkir, Şemseddin Muhammed b. Muhammed eş-Şîrâzî, İshak b. Yahyâ el-Âmidî, Muhammed b. Ahmed b. Zerrâd, İbnü’ş-Şıhne el-Haccâr, Abdullah b. Muhammed b. Yûsuf el-Makdisî ve Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî’den hadis, Alemüddin el-Birzâlî ve Zehebî’den hadis ve tarih, Muhammed b. Şerefeddin el-Ba‘lebekkî’den kıraat, Takıyyüddin İbn Teymiyye’den kelâm ve fıkıh dersleri aldı. Bu hocaları arasında daha çok Burhâneddin el-Fezârî, kayınpederi Yûsuf el-Mizzî, Zehebî ve İbn Teymiyye’den etkilendi. Bunların dışında Şemseddin el-İsfahânî, Ebü’l-Feth ed-Debûsî, Ali b. Ömer el-Vanî, Yûsuf el-Hutenî, Ebû Mûsâ el-Karâfî ve İbnü’d-Devâlibî el-Bağdâdî icâzet aldığı hocalarından bazılarıdır.

İbn Kesîr öğrenimini tamamladıktan sonra hatip, müderris, kıraat âlimi, müftü ve mahkeme heyeti üyesi olarak çeşitli görevlerde bulundu. 11 Cemâziyelevvel 736’da (27 Aralık 1335) Dımaşk’ta Şâfiîler’e tahsis edilmiş olan Necîbiyye Medresesi’nde ders vermeye başladı ve ölümüne kadar bu görevini sürdürdü. 16 Muharrem 746’da (19 Mayıs 1345) Bahâeddin Mercânî’nin yaptırdığı Mizze Camii’nde hutbe okumak üzere görevlendirildi. Zehebî’nin 16 Zilkade 748’de (17 Şubat 1348) ölümü üzerine Dımaşk’taki Sâlihiyye Medresesi’ne müderris tayin edildi. Bu medresede verdiği ilk derse ulemâ, kadılar ve kalabalık bir halk topluluğu katıldı. Takıyyüddin es-Sübkî’nin 756’da (1355) vefatından sonra kısa bir süre Dımaşk’ta Dârü’l-hadîsi’l-Eşrefiyye’nin reisliğini yaptı. Ayrıca Dârü’l-Kur’ân ve Dârü’l-hadîsi’t-Tenkıziyye’de ders verdi. 28 Şevval 767’de (8 Temmuz 1366) Emeviyye Camii’nde Fâtiha sûresinin tefsirini yaptığı derse melikü’l-ümerâ ve nâibü’s-saltana Seyfeddin Mengliboğa, kadılar ve ileri gelen devlet adamları da katıldı.

Yönetim aleyhindeki her türlü isyana karşı olan İbn Kesîr, Memlük Devleti ile olduğu kadar ulemâ ve halkla da iyi ilişkiler içindeydi ve hemen her konuda ılımlı bir politika takip edilmesinden yanaydı. 752’de (1351) Emîr Bayboğa Urûs’un başarısızlıkla sonuçlanan isyanından sonra Memlük Sultanı el-Melikü’s-Sâlih ile birlikte Dımaşk’a gelen Halife Mu‘tazıd-Billâh, onu devlete bağlılığının bir mükâfatı olarak Demmâgıyye Medresesi’nde huzuruna kabul etti. Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’indeki bazı hadisleri güzel yorumlamasından dolayı kendisini kutladı (a.g.e., XIV, 245).

Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Osman’a küfür ettiği ve Emeviyye Camii’nde Sünnîler’le birlikte namaz kılmayı reddettiği için Mâlikî kadısı tarafından kırbaç cezasına çarptırılan Hilleli bir Şiî, daha sonra Dârüssaâde’de toplanan mahkeme heyeti tarafından idam cezasına mahkûm edildi (Cemâziyelâhir 755 / Haziran-Temmuz 1354). Bu mahkeme heyetinin üyeleri arasında İbn Kesîr de bulunuyordu. İbn Kesîr, 741 Şevvali sonunda (Nisan 1341) ulûhiyyet iddiasında bulunan Osman ed-Dekākī’nin yargılandığı Dârüssaâde’deki Dârüladl’de de üye olarak görev yaptı. Rebîülevvel 756’da (Mart-Nisan 1355) Kādılkudât Takıyyüddin es-Sübkî’nin, Altunboğa en-Nâsırî ve Kutluboğa el-Fahrî’nin yetimlerin mallarına el uzatmalarına göz yummakla itham edilmesi üzerine kurulan mahkemede görev aldı ve kadıyı savundu. 26 Rebîülevvel 766’da (21 Aralık 1364) Emîr Mengliboğa tarafından teşkil edilen ve Dârüssaâde’de toplanan mahkeme heyetinde de bulundu. Kanuna aykırı icraat yapmakla suçlanan Kadı Tâceddin b. Takıyyüddin es-Sübkî lehinde oy kullanarak Mengliboğa’nın takdirini kazandı (a.g.e., XIV, 316-317).

762’de (1360-61) isyan ettiği için azledilen Dımaşk Valisi Baytemür Şâban 766’da (Nisan-Mayıs 1365) Dımaşk’a gelince onun şerefine Śaĥîĥ-i Buħârî’nin ezbere okunması işini organize etme görevi İbn Kesîr’e verildi. Kıbrıs Frankları’nın İslâm ülkelerine karşı başlattıkları saldırıyı sürdürmeleri üzerine gerekli askerî tedbirleri alan Dımaşk Valisi Emîr Mencek 770’te (1368-69) halkın cihada katılması gerektiği konusunda ondan fetva istedi. Bunun üzerine İbn Kesîr el-İctihâd fî ŧalebi’l-cihâd adıyla bir eser yazdı. Hayatının sonlarına doğru gözlerini kaybeden İbn Kesîr 26 Şâban 774’te (20 Şubat 1373) Dımaşk’ta vefat etti (İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, XI, 123). 15 Şâban’da (9 Şubat) öldüğü de rivayet edilir (İbn Hacer, İnbâǿü’l-ġumr, I, 400). Vasiyeti uyarınca Dımaşk’ta Bâbünnasr dışındaki Sûfiye Mezarlığı’na hocası İbn Teymiyye’nin yanına defnedildi.

“el-Hâfızü’l-muhaddis” unvanı verilen İbn Kesîr’i Zehebî Teźkiretü’l-ĥuffâž’ın sonunda çağdaşı olan muhaddisler arasında zikretmiş ve hadis ilminin çeşitli alanlarında verdiği eserler dolayısıyla kendisinden övgü ile söz etmiş, ayrıca ona “el-fakîhü’l-müftî” lakabını vermiştir (Teźkiretü’l-ĥuffâž, IV, 1508). İbn Kesîr’den, camilerde verdiği umumi derslere ve dârü’l-hadîslerdeki derslerine katılan çok sayıda talebe rivayette bulunmuştur. İbn Hiccî, Sa‘deddin en-Nevevî, İbnü’l-Cezerî Muhammed b. Muhammed, Bedreddin ez-Zerkeşî bunların en meşhur olanlarıdır.

Fıkıhta Şâfiî mezhebine mensup olmakla beraber İbn Kesîr diğer mezheplerin görüşlerine de açıktı. İbn Teymiyye’nin etkisinde kalarak Hanbelî kelâmını benimsemiş, hilâfetin Kureyşîliğini savunması dışında diğer dinî-siyasî konularda onun görüşlerine bağlı kalmıştır. Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Tâlib el-Mekkî, Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî ve Şehâbeddin es-Sühreverdî gibi ilk sûfîlerden saygıyla bahsetmiş, ancak tarikatları reddetmiştir. Şiîliğe karşı sert bir tavır takınmış, eserlerinde İsrâiliyat’a yer vermemiştir.

İbn Kesîr hükümdarlar, emîrler, ulemâ ve halk nezdinde güvenilir bir şahsiyetti. Önemli dinî ve siyasî meselelerde onun fetvasına başvurulmuş ve verdiği kararlara uyulmuştur. Meselâ 22 Muharrem 767’de (9 Ekim 1365) Franklar’ın İskenderiye’yi yakıp yıkarak müslümanları öldürmeleri üzerine Memlük Sultanı el-Melikü’l-Eşref II. Şa‘bân, yayımladığı bir menşurla Suriye’deki hıristiyanların mallarının dörtte birinin müsadere edilmesini istemiş, Mısırlı fakihlerin fetvasına rağmen İbn Kesîr bunun şer‘an câiz olmadığını söylemiş (el-Bidâye, XIV, 314-315), sultan da onun görüşüne uymuştu.